İstanbul'a gideceğim otobüsün kalkışını beklerken geçenlerde katıldığım bir buluşma aklıma geldi ve farklı bir şekilde düşündürmeye başladı. Bu buluşma "çilingir" denilen Anahtar Eğitmenleri'nin buluşmasıydı. Masanın bir ucunda 3-4 yıl önce tanıştığım Gönenç duruyordu. Onunla Denizli'de bir atakta tanışmıştım. Onu görünce atak anılarım aniden canlanmıştı: Meydanda gözümüz kapalı şekilde kitap dinlemiştik, Cadde boyu koltuk değneğiyle yürümeye çalışmıştım, ve yine o meydanda Tunak Tunak Tun oynamıştık, Goalball'u hiç unutmuyorum bile... 

Karşımda Özgür oturuyordu. Özgür ile Mersin'de bir dönemselde tanışmıştım. EVS hakkında bilgiler vermişti ve Avrupa'ya gitmenin aslında zor olmadığını anlatmıştım.

Masanın diğer ucunda Umut oturuyordu. Umut'la ilk konuşmamız (bana göre) TOG ofiste mutfaktan çay alırken olmuştu.

"- Adını neden Mahir koymuşlar?
+ Dedemin ismi Mahir, neden sordun?
- Hiç... Babamın ismi de Mahir de, ondan sordum.
+ Güzel tesadüf..."

Şimdi Umut'la sahalarda "ihaleler" için koşuşturuyoruz. :) Sadece Umut'la değil, o masada Hamit, Mesut, Ceyda, Recep de vardı ve onlar da sahalarda koşuyorlar.

Dediğim gibi sanki geçmişimle şimdim aynı masada oturuyordu. Geçmişte ne olacağını tam bilmeyen (gerçi halen ne olacağım kesin değil.) , asosyal bir kişilik şimdilerde bambaşka bir insan...

O masada Sener, Taner, Cengiz, Melek, Gülcan, Mehmet, Erman ve daha bir çoğu da vardı ve onları da TOG sayesinde tanıdım...

Geleceğim daha bu masada değil, belki de yan masadan beni gözetliyordur....

 
(13 Eylül 2011 akşamı Eskihisar - Topçular)
Picture
Bilmediğim bir yoldayım şu anda... 
Eskihisar'dan arabalı vapurla karşı kıyıya geçiyorum. Karanlık bir gecede, ayın yakamozuyla, Eminönü'ne giderken gördüğüm arabalı vapurlardan birine biniyorum, üstelik geceleyin... Gerçi Çanakkale'ye giderken de vapura binmiştim, üstelik gece... Karşı kıyı sanırım Bursa (aslında Yalova - Topçular mevkisi) olacak, peki ben nereye gideceğim?


 
Asosyalistik Mahir

 (dıııııt, dıııııııııııt... çırık... )
- Alo!
- Alo Mahir?! Neredesin oğlum? Hiç arayıp sormuyorsun, ne yapıyorsun?
- Ne yapayım işte, çalışıyorum, takılıyorum...
- Ne zaman geleceksin?
- Yarın ya da yarından sonra...


 
Picture
Eski oda arkadaşım... Az önce girmiştim o odaya... Ve içimde anlamsız bir mutlulukla çıktım... Bir 5-10 dakika öncesine dönelim:

Eski oda arkadaşıma emaneten verdiğim sırt çantamı almak için odasına gitmiştim. Kapıyı açıp kısa holü geçtikten sonra bir komodin üstünde 10'dan fazla üst üste yığılmış kitaplar gördüm. Tabii ilk sözüm: "Hangi okula yardım edeceksiniz?" oldu. Ama kitapları şöyle bir inceleyince çocuk kitapları olmadığını farkettim.


 
Bu yazıyı maillarına bakmayanlar için bir de buradan paylaşıyorum:


Selam Gönüllü Arkadaşlarım,

Volkan ile yaptığım atölyeden sonra bana ve Volkan'a olumlu geri dönüşler oldu ve bu bizi elbette mutlu etti. Atölyeye katılan arkadaşlarımıza "Örgütlenmemiz için sadece mail gruplarını kullanmayalım." dedik ve facebook, twitter, blogların yanında jotform, digsby gibi sosyal medyada bizlere yardım edebilecek program ve siteleri de tanıttık. Ve atölye sonunda bir iki notu sizlerle paylaşmak istedim. Bunların hem TOG'un oluşturulacak yeni sitesi, hem de örgütlenmeler için yararlı olacağını düşündüm:


 
(Mahir Asosyalistik)

Şu günlerde sosyal medyayı araştırdıkça yeni yeni şeyler görmeye başladım. Mesela Podcast...

Öyle ki araştırdıkça daha da ilginç podcastlara rastlıyorsun. Mesela bir kişi blog yerine sesini kullanarak sesli günlük oluşturup bunu internetten yayınlayabiliyor...

Aslında bu podcast aklıma güzel fikirler getirdi.
Eskişehir'deki toplum gönüllüsü arkadaşlar görme engelliler için ne yapmışlardı?

-Bir filmi gözleri kapalı dinlemişlerdi.


Peki Denizli'de geçen yıl bir atak olmamış mıydı? Neydi?

-ENGEL'SİZ ATAK...

Orada ne yapmıştık?

-Gözlerimizi bağlayarak görme engelliler için hazırlanmış sesli dergiyi dinlemiştik...