Picture
... son ders... hocanın elinde karneler ve sırayla karnesini alan öğrenciler: kimi seviniyor, kimi üzülüyor. Sonra hocam: "633 Mahir." diyor. Ayağa kalkıp karneyi alıyorum büyük bir sevinçle...

İşte böyle bir anı hep gözümün önüne geliyor, ufaklıkların elinde karneleri görünce... Bir de 4. sınıftan sonra takdir ya da teşekkürünüz oluyor.

Eve geldiğinizde anneniz ya da babanıza gururla karnenizi ve takdirinizi gösteriyorsunuz... Sonra yıllar geçip liseye giriyorsunuz, 5'ler 2'ye 3'e dönüşüyor... Karneyi eve nasıl götüreceğim diye planlar yapıyorsun, karneyi annene uzattığında hani teşşekkür belgesi diyen annenin gözüne bakıyorsun... Güç bela liseyi bitirip üniversiteye geldiğinde durum daha farklı bir şekil alıyor. Hani karne diyen babalara ya da annelere karne yok dediğinizde kaldın mı yoksa diye geri cevap alıyorsunuz... Karne yok ama transkript var diyorsun, trans ne?

Ve şu da vardı: Bak komşunun oğlu Hasan takdir getiriyor, ama sen bir teşekkür bile getiremiyorsun. Peki Hasan şimdi nerede? Bir tamircinin yanında çırak... Hemen terslemeyin, demek istediğim karne zeka ölçme aracı değilmiş bunu gördüm...

Bir de karnen iyi geldiyse harçlık da alıyordun. Misafir gelir, hemen karneni gösterip elimi açardım... Şimdilerde el açmak yerine "baba bana şunu al, beni tatile götür"ler aldı. Elbette çocuklara ödüller alınsın, sevindirilsin ama illaki çocuğa "bak eğer okulu geçersen sana bunu alırım" dersen çocuk sırf ona ulaşmak için elinden geleni yapmaz mı? İyi not alacağım diye kopya da çeker, karnesindeki notları da değiştirir....

Konu saptı yine... Yani güzel anılardı... Karneyi alıp evine gitmek ve annenin yaptığı köfte patatesi yemek... :)



Leave a Reply.